Hemen canımın içi öğretmenimi anımsadım.Onun hala süregelen telefon konuşmalarımızda bile sanki sıra arkadaşımmış gibi verdiği sıcaklığı ve samimiyeti...Ve arkadaşlarım...Küfürü,değil etmek nedir onu bile bilmediğimiz,aptal vaya manyak lafızlarını bile en büyük küfür kabul ettiğimiz,kalp kırdığımızda ızdırabını küçücük kalplerimizde taşıdığımız,ufacık beslenme kaplarında getirdiklerimizi paylaşarak doyduğumuz,birimiz geç kalırda azar işitirse hepimize laf gelmiş gibi içimizin burkulduğu o günlerde bizden biri düşerde dizi kanarsa bizim için çok çok vahim bir olay olmuş demekti.Ve şimdi anlıyorum ki meğer hepimizin dizi acırmış:( İnsanlar birbirinin yüreğine kanayan çentikler atmaya çabalarken nasıl özlemle ve sıcaklıkla hatırlanmasın ki okul yılları...Kardeş gibiydik sahiden,annelerimiz hepimizin teyzesi babalarımız hepimizin amcasıydı.Annelerimiz de de günümüz hastalığı belirmemişti henüz benim çocuğum daha iyi giyinsin,daha başarılı olsun,daha öne çıksın gibi takıntıları yoktu.Başarılardan hissettikleri gurur vardı elbet ama onun çocuğu,bunun kızı gibi olamadın baskılarıyla düşman edilmezdik birbirimize ve o yüzden bugün hala,aylarca selamlaşmak kısmet olmasa da her sabah birlikte kahvaltı edermiş gibi içtenlikle günaydın deriz birbirimize...Laf olsun diye değildir nasılsın diye sormalarımız,gerçekten önemseriz nasıl olduğunu kardeşimizin...Hani mahalle mektebi deyim misali yerleşmiştir ya dilimize,sahiden mahallenin okuluna giderdik o vakitler...Biz ise büyük bir mahallenin farklı köşelerinden gelmiş ve aile olmayı başarmıştık.Hatırladığım en haşarı halimiz sınıfın erkeklerinin birbirine zeytin çekirdeği fırlatmasıydı,en uzun küslüğüm ise sanırım bir ders süresi kadardı.Ne mutlu ki;internette slm, nbr gibi yarı türkçe yazışmalar yapamadığımızdan akşam resim ödevini yaparken arkadaşımıza renkli kalemlerle onu sevdiğimizi anlatan birşeyler karalar sonrada sürpriz olsun diye sırasının altına saklardık.Öğlen okula gidip akşam üstü dönerdik ama sabah da akşam da birbirimizi aradığımızda söyleyecek kayda değer şeylerimiz olurdu.Biz hayatı paylaşıyorduk ve bize en büyük katkısı meraklandırmak ve araştırmaya alıştırmak olan canımız öğretmenimiz Nurten AYDOĞAN sayesinde ise birlikte öğreniyorduk.Yaptığı ödevi yada araştırıp bulduğu birşeyi gizlemek gibi huylarımız yoktu.Üşenmez koca ansiklopedileri taşırdık okula kadar ve okurduk bir hatip gibi arkadaşlarımızda öğrensin diye...Okuma yarışlarımız vardı en büyük hırsımız ancak o kadardı :)Büyük bir bahçemiz vardı ve başımızı kaldırıp ufka baktığımızda okuduğumuz uzun bir senaryomuz,hergün başka şekillerle hikayeler türettiğimiz bulutlarımız...Maddi durumumuz yokken değilde birazcık daha bile iyi ise sıkıldığımız,arkadaşımızdan daha fazla kaleme sahip olmanın gurur verici değilde rahatsız edici olduğu ve fazla kalemlerin evde bırakıldığı...Çıkışta birlikte yürüyeceksen ve eğer ona da almaya yetmeyecekse paran çikolata yada dondurma yemekten vazgeçildiği günlerdi.Hasta olup okula gidemediğinde aklın kardeşinde kalmazdı çünkü bütün sınıf arkadaşların onun ablası yada abisiydi ya zaten.Sen okulda olsan bile diyelim ki hemen çıkamadın sınıftan ve biraz geç kaldın kardeşinin yanına gitmeye,onun sınıfına gittiğinde çok ama çok mutlu olurdun çünkü arkadaşların ona gidip birşey isteyip istemediğini soruyor olurdu sen oraya vardığında...
Arkadaşının abisi kaza yaparsa,annesi hasta olursa,dedesi vefat ederse bu acıyı paylaşırdı küçük kalbin çünkü meğerse küçük değil de çok ama çok büyükmüş o vakitler kalplerimiz...
Okul binamız yıkılıp yeniden yapıldı.Ben henüz yeni halini göremedim.Yıkılacağını duyunca gidip son bir kez gezmek istemiştim en güzel anılarımız saklıydı o duvarlarda,en masum hallerimiz...Öğretmenlerimize ve görevli teyzelere,amcalara koşarak halimizi anlattığımız paytak yürüyüşlerimiz...İçim çok burkulmuştu ama çıkışta iki arkadaşımla buluştuk ve anladım ki o güzel anları saklayan duvarlar değil...Gelişen dünyada değişen şartlarla eğitim almaya uygun hale geldiyse ne mutlu ne de olsa biz o duvarları düşmanlıklara siper olarak saklıyoruz aramızda...
Bir başkasının acısına gülememeyi,bir başka kalbe kanayan çentikler atamamayı ve gözlerden tüm samimiyeti okumayı birlikte öğrendiğim ebedi dostlarım size çok çok çok teşekkür ederim...İyi ki varsınız...
neydi o ansiklopediler dahu.bide onları alabilmek için kupon biriktirirdik.
YanıtlaSilkuponla verilenlerden daha da okkalıları vardı annemin kütüphanesinde ve ben hep sevmişimdir onları :))
Silnasılda güzel anlatmışsın...
YanıtlaSilYüreğine sağlık arkadaşım :)
bu yürek yürekdaşlarına kavuştukça güzel.teşekkür ederim :))
Silokullar mı açılmış yahu ? :))
YanıtlaSilşimdi o kadar etkileyici şu yazıyı okuduğum halde okul yıllarını ne özledimmm, ne anımsadımmm. niye böyle olduysa. çocukluğumu pek sevdiğim söylenemez zaten.
sanırdım ki çocukluğuna dair özlemi olmayanlar duygusuz insanlardır.tezimi çürüttün be adam.sana duygusuz diyemeyeceğime göre derinlerde bunun başka bir anlamı olmalı :))
Silyok ya, ben duygulu bi adam değilimdir. değilim sanırım :))
Silyalnız çocukluğu özlemle anmak için çocuk gibi yaşamış olmak da lazım tabi... kötü değildi belki ama mükemmel de değildi benim o dönemlerim. neyseee öyle işte...
Eminim bugünlerden iyidir yinede...Ve duygulumusun bilmem ama duygusuz degilsin bu belli :))
Silbugünlerin temeli atılıyordu. neresi daha iyi bilmiyorum.
Silo zaman olduğumuz kadar masum ve temiz olamayışımız mı bize o günleri özletiyor acaba... ben de özledim o yılları ama yaş 30 dimi...
YanıtlaSilhem yeni okul yılı hayırlı olsun hem de ne hoş nostalji olmuş.
YanıtlaSil:)
Bu pazar sabahında güzel bir yazı okudum sayenizde. Çocukluğumu da yaşadım. Teşekkür ederim..
YanıtlaSilo resimde bende mi varım ne :)
YanıtlaSilsen bu resimde yoksun ama anılar sandığımda olduğun resimler var elbette :))
Silyazını yazalı yıllaaar yıllar olmuş pınarcım. ama öğretmenimizi görebilme şansımız var mı acaba. tekrardan nurten öğretmenle karşılaşmayı çok istiyorum..
YanıtlaSil