Küçüktüm hatırlamadığım kadar küçük...Kayıp nedir öğrenmiştim.Önce minik nesnelerdi kayıplarım...Bugün gibi o gün de önemsizdiler...Ama sonra birgün gittiğimizde göremeyip sorunca dedemin beslediği kedinin kaybolduğunu söylediler...Sonra bir daha ki gidişimizde yine o şirin evin tahta merdivenlerinde bakınıyordu bize Duman...Demek ki oyuncaklar,kalemler,kağıtlar kaybolunca yol bulup dönemiyordu da,kediler kaybolursa dönüyordu geriye...Sonra birgün dedem,dedeciğim,babamın babası;kayboldu.Herkes üzgün herkes bitkindi.Ah şu büyükler bilmiyorlardı ki,dedem yolu bulup dönebilirdi ki...Bana göre kaybolmak,kayıp olmak yolu bulamamaktı.Değil miydi?Onlar üzüldükçe ben onlara acıyarak bakıyordum ama bir yandan da benim çözdüğüm bu önemli ayrıntıyı kimseyle paylaşmak niyetinde değildim.Dedem döndüğünde ona anlatmalıydım,o da beni yanına sedire oturtup hepsine siz nasıl bilemediniz döneceğimi demeliydi.Demedi çünkü dedem dönmedi.Annemin anlattığı dönemeyeceği yeriyse ben hiç sevmedim.Başka kaybolanlar oraya başka gidenlerde oldu.Hiçbiri dönmedi,herşeye alıştığımız gibi buna da alıştık galiba.Bazen gidenler dönmeyecekti.Alıştım gidenlerin dönmeyişine ama gittikçe daha az hatırlamak hep acı verdi bana.Hafızamı her seferinde daha çok zorlamam gerektiğini anladığımda bu gidişin erken bir gidiş olduğunu anlamıştım...Azda hatırlasam benim dedem herkesin hatırladığı kadar büyüktü,çok büyüktü koca bir çınardı.Her sözü hatırlanır,her yaptığı olay olan bir adamdı anlatılan.Ondan öncesi ve ondan sonrası vardı her daim hayatımızda.Yıllar boyu onunla ilgili hatıralarını dinledim herkesin ve o gidene kadar büyümediğime hatıralar sıralayamadığıma hayıflandım durdum.Ama beni çok sevdiğine hep inandım bende çok sevdim onu.O beni seviyormuş diye değil ama anlam vermeye çalışmadan sevdim.Tıpkı diğer sevdiklerimiz gibi anlam gerektirmeden...
Büyüdük zamanla,yüreğimizde büyüdü ruhumuzla...Herşeye göğüs gerer,herşeyi anlar olduk.Gitmenin doğmak kadar,gelmek kadar doğal olduğunu öğrendik ama yine de sevmedim gidişleri...Gidenlerin haberinin çoğalması artık daha çok insan tanıyışımdan mıydı yoksa ben yol alırken herkesin yol alıyor olmasından mı işte onu bilemedim ama bugün ruhun büyüsede yüreğin ne kadar genişlesede,gidilen yere niye gidilir bilsende anlasanda kaybetmenin,kayıppp etmenin acısının değişmediğini biliyorum.Küçük bir çocukken bence o dönecek ve herkes görecek işte diye huzurla yatabilmenin özlemini çekiyorum.Annemin babasıda,son çınarımda bizi bırakıp gitti sözüm ona ani değildi gidişi,sözüm ona alıştırmıştım ben kendimi.Yatmak ona göre değildi ya İstanbul sevdalısı bir adam nasıl gezmez,dolaşmaz,deniz havasını solumaz,esnafla iki lafın belini kırmazda yatardı.Bencil olmak yakışmazdı bize onun halini de düşünmek gerekti.Onun için hayırlısı neyse o olmalıydı...Günler belki aylarca bunları sıraladım kendime.Mantıklı ve metanetli olmalıydım.doğmak gibi,gelmek gibi,gitmek te vardı.Bizde gideceğiz ya eninde sonunda diyordum.Onu çok seviyor ve sadece,sadece,sadece sağlığını ve huzurunu istiyordum.Ama sadece diyormuşum, meğer hiçbirini anlamamışım söylediklerimin,yüreğime yine söz geçirememişim.Gitti,23 Nisanda gitti...Hala ben onlara gideceğim,zili çalacağım,camdan bakacak ve gülümseyecek diyor yüreğim.Aklım mı?Yüreğime bir an öyle bir serinletici su serpiliyor ki...Bırak diyor,bırak bir an öyle sansın,ne olur ki...
İkisini aynı karede anımsadığımda tek hatırladığım birbirlerini sevdikleri ve değer verdikleri...Görüşmüş olmalılar biz olmadan mesken tuttukları o yerde...Kimbilir belki onlarda bizlerden bahsediyorlardır...
Huzurla nur içinde yatın...