7 Haziran 2012 Perşembe

Biz Nasıl Hatırlanacağız ? (Peki ya ben nasıl hatırlıyorum ??? )

    Aslında çok sevmem kopyala yapıştır düzenindeki paylaşımları,içimden geçeni yazmanın beni rahatlattığını da bilir o bencilliğe kapılırım ama bazen o kadar içime işleyen yazılar oluyor ki...Paylaşmadan geçemiyorum...Seveceğinizi umuyorum;yazılarını,dahası hissettiklerini hissetmeyi sevdiğim güzel bir kadın dan Ayşenur Yazıcı dan alıntıdır...daha doğrusu Muazzezin Sırları ndan... :)


Biz nasıl hatırlanacağız büyük anne?

                                 HATIRLANMA ŞEKLİNİZ…





"Sen de dedem gibi ölecek misin, anneanne?" sözleri hasta odasında yoğun sessizlik yaşanmasına neden olmuştu. Geçirdiği ameliyatlardan sonra pek toparlayamamış yaşlı bayan hastamızı ilkokula yeni başlamış torunu ve kızı ziyarete gelmişti. Küçük çocukları hasta ziyaretine kabul etmememiz başlangıçta sorun yaratmış, kısa süreli ziyaret için izin koparmışlardı.
Hasta odasında ana kız konuşup dertleşirken torun araya girip sormuştu o can sıkıcı soruyu.
Kafamı eğip elimdeki dosya ile ilgileniyormuş gibi yaptım. Hastamız torununu yatağın kenarına oturttu. Ellerini tutarak
"Şimdi değil, iyileşip eve döneceğim, merak etme. Hemen ölmeyeceğim.
Ama er veya geç hepimiz öleceğiz" dedi.
Torun yanıttan pek tatmin olmuş gibi değildi.
- Ama bu haksızlık, anneanne. Ölünce onları bir daha göremiyoruz.
Dedemi çok özledim ben.
-Merak etme, insanlar ölünce görünmez olurlar ama hepten yok olmazlar.
Torun bir süre anneannesinin boynundaki kolye ile oynayarak düşündü.
Sonra "Peki insanlar ne oluyor, ölünce" diye sordu. Anneanne önce bana, sonra kızına baktı.
Torununun saçını okşayarak;
-Bir şekilde aramızda oluyorlar, ölenler. Kimi bir renk, kimi tat veya koku kimi de dokunuş olup geri geliyorlar. Mesela rahmetli annemin yaptığı puf böreğini hiç unutmadım. Nerede o kokuyu veya tadı bulsam annemin orada yanımda olduğunu bilirim. Dedeni ise saçlarımdaki dokunuş ile hatırlarım.
Nerede bir rüzgâr saçlarımı okşasa dedenin yanımda olduğunu düşünür, sevinirim.
-Peki, sen ölünce ne olup geleceksin, anneanne?
-Onu sen bileceksin. Beni nasıl hatırlamak istersen o şekilde geleceğim yanına.
Ziyaret kısa sürmüştü. Onlar odadan çıktıktan sonra hastamız, torununu çok özlemiş olduğunu belirterek ziyarete engel olmadığımız için teşekkür etti.
-Bu küçük torunumu büyüğünden daha çok seviyorum, doktor bey.
-Torunlarınız arasında ayırım yapmamanız gerekmez mi?
-Haklısınız ama böyle olmasında biraz kızımın da kabahati var. İlk çocuğunu çabuk büyütmeye çabaladı. Kendince başardı da. Ama hepimizden uzak soğuk, ağır biri oldu çıktı, büyük torunum. Şimdi hepimiz yakınıyoruz ama iş işten geçti.
-Neden böyle oldu?
-Ne yazık ki, kızım da diğerleri gibi zamane annelerinden oldu. Çocuğunu en iyi şartlarda, en iyi okullarda en iyi eğitim ile yetiştireceğim diye tutturdu. Çocuğun almadığı ders kalmadı neredeyse. Bale, piyano, tenis, yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çalışıp sınavlara birlikte girdi sanki. Şimdi adı sanı duyulmuş kolejlerden birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaştı. Derslerinden başka oyun bilmeyen soğuk ağır biri oldu.
Bir süre sustu, soluklandı. Elimi tutup yatağında doğruldu.
Yastıklarını düzelttim.
-Zamane anneleri böyle oluyor, işte. Çocuk yetiştirmeyi yemek yapmak sanıyorlar. Parayı bastırıp en donanımlı mutfakta en iyi malzemeleri kullanırsa yemeğin mükemmel olacağını hayal ediyor, ortaya çıkan yemeğe bakıp neden lezzetli olmadığını soruyor, kabahati mutfakta veya malzemede arıyorlar. Kendilerine hiç kabahat bulmuyorlar. Hâlbuki elinin emeği, sabrı, özeni olmadıkça lezzeti yakalayamazsın. Hele bir sarma sarsınlar da göreyim ben onları. Bu kez de "o kadar emek verdim, kimseye yedirtmem" diye tutturur bunlar.  Sanki analarından böyle gördüler.
Hayat kolaylaşıp hızlandıkça her şeyin aynı kolaylıkla yapılacağını sanıyor bu zamane anneleri. Çocuklarını da çabuk büyütmeye uğraşıyorlar. Onları hızlı yaşlandırdıklarının farkında bile değiller.
-Yani?
-Çocuk bu, yetiştiği ortamdaki insanlara anne babasına benzeyecek elbet.
Çocuk onlara benzemeye başladıkça anneler kendi beğenmediği yönlerini çocuklarında görüp kızıyor, nerede hata yaptıklarını bulmaya çabalıyorlar.
İkinci çocukta ise o ilk heves kalmıyor da öyle kurtarıyor onlar kendilerini.
Boğazı kurumuştu. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk çocuklarının ağabey ve abla ağırlığı ile yetiştirildiğini ilk çocukların aileyi iyi yansıtma görevi olduğu için daha değerli olduğunu ama artık devrin değiştiğini ailelerin kendilerini değil de hayallerini çocuklarına yüklediğini ilk çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunlaşıp aileye daha çok benzediğini anlattı.
Birkaç gün sonra hastamızın başucunda suluboya bir resim vardı. Mavi gökyüzünde sapsarı güneş ve bir de uçurtma uçuran kız çocuğu vardı, resimde. Hastamız resim ile ilgilendiğimi görünce okumakta olduğu gazetesinden kafasını kaldırıp;
-Torunum benim için yapmış bu resmi, doktor bey. Resimdeki kız kendisiymiş. Karar vermiş, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakmışım, onun için. Gökyüzüne her baktığında benim yanında olduğumu bilecekmiş, böylelikle. Bu sımsıcak güneş ise dedesiymiş.
Gözleri dolmuştu. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. "Torunumun gözünde gökyüzünün mavisi olacakmışım, dedesi de hepimizi ısıtan güneş. Daha ne olsun?" dedi.
Öğle arasında bahçeye çıktım. Yağan yağmurun ardından masmavi gökyüzünde açan güneş, sıcaklığını iyice hissettiriyor, ağaçlar sonbahara hazırlanıyordu.
Hatırlanma şeklinizi, karşınızdakiler değil, sizin yaşamda bıraktığınız izler belirleyecek... 

yazının orjinali için : Ayşenur Yazıcı nın sitesine  buradan  ulaşabilirsiniz

not : bu yazıyı bana hatırlatan anneme ve teyzeme de ayrıca teşekkür ederim...


    Bu yazıyla birlikte duygu ve düşüncelerinize yoğunlaşıp,kimleri nasıl hatırladığınızı paylaşmanızı rica edeceğim sizden...Eskiden beri diyalogda olduğum arkadaşlar bilirler,Ertuğrul dedemin kaybını sukunetle ama yüreğimde kapatamadığım koca bir boşlukla yaşadığımı burada anlatmıştım.Hayatın içinde başka birinin anlamlandıramadığı kadar basit şeyler öyle derin izler bırakıyor ki insanda...Gidişiyle;yok yok aslında hastalığı ilerleyip paylaşımlarımızın azalması gerektiğinde anladım ki...Çok vakit geçiriyormuşuz birlikte ama aslında çok şey paylaşamıyormuşuz.Galiba bunun asıl sebebi hep yanımızda olacağını sanmamızmış.Artık iyice konuşma güçlüğü çekmeye başladığı zamanlarda birgün onunla tek başıma ilgilenmem gerekti.O gün eskileri,çoook eskileri konuştuk ve daha önce onunla hiç bunları konuşmadığımı farkettim.Annem,teyzemler,anneannem kendi yaşadıklarını yada kendilerinden önce ailede yaşananları anlatırdı bildikleri kadarı ile ama tarihe ve yaşanmışlığa bu kadar düşkün olan ben dahi ne ondan teyid almış ne de dahası bir zenginliğe sahip olduğunu anlayamamıştım daha önce.O gün onu bilerek ve isteyerek yordum,imkanım olsa daha da yorardım.Bugün harfi harfine anımsadığım o sohbetin verdiği yorgunluğa rağmen onu nasıl mutlu ettiğini gördüm.ve sanırım ben onu en çok o günkü mutluluğu ile anımsayacağım çünkü maalesef hastalık hiç yakışmadığı için ve eminim o da kendine yakıştıramadığı için sahte gülücükleri haricinde doyurucu bir tebessümü olmamıştı gidişine yakın...Kişisel zenginliği fazlaydı,herşeyden ve herkesden konuşulabilirdi onunla ama kendini anlatmayı sona saklamış galiba :( Yaşadığımız ilçe de bir şehir efsanesi gibiydi.İlk onun yaptığı işler,ilk onun gittiği yerler ve ilk onun aldığı makineler ve arabaların,yardımseverliğinin konuşulması bir yana...Hakikaten sevilirdi.Ne zaman ihtiyar bir delikanlı görsem,çok sevdiği yemekleri yapmak için mutfağa girsem hep aklımda.Ama diyorum ya en çok o konuşmadaki çocuksu ve tebessüm kaplı yüzü hatırımda kalacak...
    Babamın babası Halil dedemi kaybettiğimde çok küçüktüm ama ölmeden birkaç gün önce kardeşimle beni manava götürmüş ve buraya size kiraz almaya geldik demişti.İşte onuda en çok o haliyle anımsarım:)) Birde çok heybetli olmasına rağmen çok merhametli ve eli açık bir adamdı.Yaşımın küçüklüğü dahi bunu hatırlamama engel olamıyor.Hala da ardından öyle konuşulur.Çok sevdiği kedilerinin ona düşkünlüğünü de iyi hatırlıyorum bu da onunla ilgili fikir edinmeye yetiyor bence.
   Annemin dedesi Mehmet dedeyi tanıdım ama fazla vakit geçiremedik.Ailedeki gereksiz ama büyütülmüş bir kırgınlık yüzünden kopukluk yaşanmıştı.Evine ilk gittiğimde ortaokula gidiyordum.Evinin temizliği dahil bütün ihtiyacını kendi gördüğü söylenen bu adamın dantel örtüler dahil tertipli ve düzenli evini gördüğümde çok şaşırmıştım.Sonraki sohbetlerimizde büyük anneannenin düzenini devam ettirmeye özellikle çaba sarfettiğini öğrendim.Şaşkın yüzüm onu gülümsetmişti ve anneannenin çeyiziyle dolu çekmeceleri gösterdi bana.Onlarda özel çekmece örtüleri ile sarılmış pırıl pırıl ve mis gibiydi.Onların aşkına şahit olmayı o gün arzu ettiğim kadar bugün de ediyorum.
    Büyük amcamla ilgili çok fazla şey anımsayamıyorum ama gülen yüzü hep hatırımdadır.Ondan bahsedilince hemen gülüşünü anımsarım Mehmet Amcamın.Ve beni en çok sarsan kayıplardan biri Hamdi Amcam...Konuşmayı çok seven,son kuruşuna kadar ailedeki çocuklar için harcamaktan çekinmeyen amcamın bu samimi hallerini bugün daha iyi anlıyorum.Çok sevmesine rağmen yolunda gitmeyen bir evliliğin ardından tekrar evlenmemiş ve yalnız yaşamış bu adamın yalnızlığını büyük küçük ayırt etmeden tüm aileyi sık sık arayıp sohbet edişiyle küllendirdiğini sanıyorum.Hele annem çamaşırları ile ilgilenip o geldiğinde sevdiği yemekleri yaptığında minnetle davranışı annemin içini çok burkardı.İnsanların kendi seçimi olsa dahi yalnızlık her zaman acı veriyor bence.Kimseye yük olmamaya gayret eden Hamdi Amcamın gidişide bir gece ansızın  bi başınayken oluverdi.O da sevecen ve ilgili haliyle hatırlanacak ve benim tarafımdan diğer kuşaklara anlatılacak diğer kayıplarımız gibi...Allah hepsine rahmet eylesin...
   Sizlerin de kayıplarınız için sabır dilerim.tüm gidenlerinize Allah rahmet eylesin...

sevgilerimle

34 yorum:

  1. Kokuların kesinlikle kişilerle/anılarla bir ilintisi var. Hatta ben de benzer çağrışımlarla bir yazı yazmıştım: http://ruzgarligunlervegeceler.wordpress.com/2012/02/01/anneannem-ve-ekmek-teknesi/

    Tüm kaybedilenlerin ve böyle güzel anılanların ruhu şad olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görkemcim,koku olayına kesinlikle katılıyorum hatta yazmayıda düşündüm ama çok çok dallanacaktı konu ve başka bir post a sakladım bu konuyu.çünkü sadece hatıralar yada kayıplarla ilgili değil dediğin gibi kişiler yada kısa zaman önce yaşanmış anılarla bile ilgili anımsamalara yol açabiliyor.ayrıca bu postunu kaçırmışım.çok teşekkür ederim.çocukluğuma bir kez daha gittim sayende...ruhları şad olsun...

      Sil
  2. Okudukça gözlerim doldu... Hemen hatıralara sarıldım ve kayıplarımı bir bir anımsadım... :(( Olaylara bakış açımız birazda bu olumsuzluklara katlanmamızı sağlıyor. Özlemler yaşlı bayanın dediği gibi ; yüreğimizde ince sızı , burnumuzda titreme , gözlerimizde yaş olarak bizde tekrar hayat buluyorlar. Çok ince bir düşünce tarzı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bende sahiden çok duygulandım ve paylaşılması gerektiğini düşündüm.bu ince sızıların onlarla birlikte her zaman hayatımızda yer bulmaya devam etmelerini diliyorum.bazen acının bile tadı var öyle değil mi?

      Sil
  3. çok duygulu bir yazı olmuş... kayıplar her zaman acı vermiyor insana, bazen bir gülümseme oluveriyorlar dudağımızda.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ince bir sızı ile ve özlemin verdiği acı ile gülümseyerek hatırlayabilmek ne güzel değil mi?

      Sil
  4. Yorumlara katılıyorum gerçekten de öyle benim de gözlerim doldu...

    YanıtlaSil
  5. gözlerim doldu paylaşım için teşekkürler. Bende bloğuma beklerim.

    Görüşmek üzere
    www.bakbuharika.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. biliyorum bloğunu...dekorasyon ipuçlarınıda seviyorum :)

      Sil
  6. Ayşenur yazıcı' yı sevememişimdir hiç. Aslında güzellik sırlarına fazla kafayı takmış insanların entelektüel duruşları hep yapmacık gelmiştir. nedendir bilmem ama öyle işte. teknik olarak güzel bir yazı yazmış doğrusu ama içeriği...

    neyse işte gidenleri hatırlatan her şey hüzünlüdür diyelim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygularını net yansıttığını düşünüyorum...bir de TDK ile ortak çalışmaları olduğunu bilmek de sevindiriyor beni.
      evet gidenleri hatırlarken ne kadar gülümsesek de bunun acı bir tebessüm olduğunu düşünüyorum bende.ve hayatımızdan gidenler;yaşamı son bulanlar ya da bizim yaşamımızda son bulanlar bence herkes şahsına münhasır ve yeri dolmuyor kimsenin...

      Sil
  7. heeeey başta eklediğiniz yazıda önce burnum sızladı sona gülümsedim hüzünle, sona sizin yazdığınız anı parçaları yine ne hiisedeceğimi şaşırdım, ya sahiden kaybettiklerimiz bence bizi gözlüyor biliyor musunuz, bizi ziyarete geliyooolar.

    bu yazınızı tekrar okuycam ama.
    bu kadar etkileyici bişey okumamıştım günlerdir.

    bloguma hoşgeldiniz.
    görüşürüüz kii.
    :)
    bi de isterseniz bendeki mimi yapabilirsiniz.
    hoşgeldiiin mimiii olsuun.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygularını karıştırmasına sevindim doğrusunu istersen çünkü benim için de aynı şey geçerli.ve evet bende bir şekilde bizden kopmadıklarına inanıyorum...
      birçok arkadaşı mimlediğini görünce bakmıştım posta belki ben bile varım diye :)ilk fırsatta yazacağım :)

      Sil
    2. tebisi varsın.
      :)

      bi deeee, aklından bi sayı tut var blogumda, kitap başlığında.
      :)

      sevindiiiiim.
      :)

      yazını daa sona okuyup sindiricem.
      :)

      blog müziklerin de pek güzel.

      pınarpare ismi de nefis nefis.
      :)

      Sil
    3. bi deeee seniiii sevdiğim blog arkadaşlarımın bloglarında görüyoruuuuuum ne güzeeeeel.
      :)

      bi deeee geveze ve deli olman da çok sempatiiik.
      :)

      Sil
    4. yazıyı bi daa okudum bu kez hüzünli geldi.
      :)
      mim zaten adın var kiiiii.
      :)

      Sil
    5. ne güzel şarkı pek severiiiim.
      :)
      blog şarkısı yani.
      :)

      Sil
  8. 34 yasinda ardinda 3 cocuk birakarak olen dayimi hatirladigimda burnuma hep alkol kokusu gelir.. yeterli sanirim. Berrak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Berrak cım dedenle ilgili bir hatıran canlanır gözünde diye ummuştum halbuki...

      Sil
  9. Pınar perişan ettin beni..Bu şarkı bu yazı..Tamda kızıma http://balyanaginhikayesi.blogspot.com/2012/06/golgen-gibi.html bu yazıyı yazarken...

    linkini at dedin diye atıyorum yoksa adetim değildir...seninde linkini paylaştım izninle...

    ahh ahha kıymet bilmeliyiz seviklerimizin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sevdiklerimizle çokça değil güzelce vakitler geçirmek umudu ile...yazını sevdim sağol tatlım...

      Sil
  10. Duygu yüklü bir yazı.. okurken çok anılar geldi geçti gözümün önünden iz bırakan ve beni çok seven hastalığının son günlerinde yakınları zorunlu uzaktayken hep yanında olmaya çalıştığım Atatürk.'e benzeyen o yakışıklılıyla beyazlaşan saçları masmavi gözleri hep gözümün önündedir bazen yolda yürüken birilerini ona çok benzettiğim olur nedense. elinize sağlık sevgiyle kalın. yaşlılar ne karad zengin olursa olsun sevgiye muhtaç oluyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. anılara bağlı kalmak değilse de anılara kıymet vermek güzeldir.sevgiyi paylaşmaksa en güzeli o beyaz saçlı yakışıklı adına bende teşekkür ederim size.sevgiyle kalın...

      Sil
  11. iç sesinizi dinler misiniz? idi mim.
    iç ses mimi.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. mimi hatırlıyorum da,sen de niye yokoldu çözemedim :))
      yazacağım.ayrıca diğer bütün yorumların için teşekkür ederim...sevgiyle kal tatlım...

      Sil
  12. Öncelikle hepsine rabbim gani gani rahmet etsin.
    Hayatımızda en çok iz bırakanlar hep merhameti ve sevgisi büyük olan insanlardır..
    Bende kardeşimi çiçekli kelebekli bir badi, gri bir pijama ile hatırlarım.. Gözleri şaşı saçları gelişi güzel kesilmiş tek dişiyle gülümserken..

    YanıtlaSil
  13. Bu yazını okur okumaz aklıma "Babam ve Oğlum" filmindeki "Evlatlar; babalarını, hep hatırlamak istedikleri gibi hatırlarlar." repliği geldi. Öyledir gerçekten büyüklerimizi hep hatırlamak istediğimiz gibi hatırlarız. Kiminin kokusunu, kiminin gülüşünü, kiminin bakışını... liste uzar gider. Önemli olan bizim nasıl hatırlanacağımız haklısın Pınarparem. Yakınlarımızın gönlüne girebilmek, orda bir yere sahip olabilmek, biraz sevgi, biraz anlayış, yürek güzelliği, tüm enerjini karşıdakine verebilmek, çokça zaman değil kaliteli zaman geçirebilmek... Onlara vereceğimiz tek şey budur diye düşünüyorum. Bizden sonra ellerinde kalan bunlar olacak, içinden seçip bizi öyle hatırlayacaklar. Bana bu kadar güzel bir yazı okuma zevkini tattırdığın için teşekkürler :)Kucak kucak gülümsemelerle, görüşmek gülüşmek dileğiyle :)

    YanıtlaSil
  14. :) mimleri bi süre kaldırıyorum ki. bi de kaybolmaaaa.
    :)

    YanıtlaSil
  15. Ne zor şu ölüm.... Mekanları cennet olsun, çok duygulandım Pınar'ım.

    YanıtlaSil
  16. neden küscem ki.
    :)
    daha dün bakmıştım bloguna.
    nerde diyodum pare.
    :)
    sevindim gelmenee.
    :)

    YanıtlaSil
  17. hasta mıydın yoksa.
    yoksa başka ailevi bişiler mi.
    hadi geçti di mi herşey.
    :)

    YanıtlaSil

"bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş..."